EKMEK KAVGASINDA KILICINIZI TIRNAKLARIYLA BİLEYEN GÜZEL İNSANLAR (ŞİİR)

Dış sahneleri tamamlamıştık
Başka bir şehirde.
İç sahneler için
Ankara’daki bir evi
İşgal edecektik iki gün boyunca
Şimdi.

Ben kostümümü yeni giymiş,
Çekidüzen veriyordum kendime banyoda.
Açık kahve tonlarındaki gömleğimin
Düğmelerini,
Yakaya kadar iliklemeliydim.
Öyle biriydi
Uğur.

Banyonun
Hemen karşısındaki küçük odada,
Yönetmen
Kamerasının lenslerini temizliyor;
Başrolünü paylaştığım
Kadın oyuncu,
Aynı zamanda yardımcımız da olan
Yönetmenin nişanlısıyla
Kaynaşıyor;
Elinde sahnenin sayfaları,
Laflarını gözden geçiriyordu
Bir yandan.

Ben de yeni tanıyacaktım onu;
Provasız başlayacaktık çekimlere,
Takvimimiz daralmıştı.
Ankara’ya ön hazırlıklarını yapmaya
Gittiği günlerde;
Amatör bir tiyatro gurubunun oyununda
Görür görmez,
Hikâyesinin kadın karakterinin
O olduğuna karar vermişti yönetmen.
Hemen beni aramış,
“Buldum
Mediha’yı
Üstat.”
Demişti,
Heyecanla.

Biraz sonra,
Başka bir küçük odada
İlk sahnemizi çekecektik.
Uğur, bakıma muhtaç babasının
Yatağının ucunda;
Karısı koltukta,
Karşılıklı birer çay içerlerken
Karı koca;
Kadın,
Kocasının omuzlarındaki
Yükü hafifletebileceğine inandığı
Düşüncesini açacaktı ona
Çekinerek.
Ailesini geçindirebilmek için çareler
Arıyordu Uğur,
Fabrikadaki işine son
Vermişlerdi.
Bir iş üstündeydi ama,
Halledecekti her şeyi
Evin erkeği olarak o, görün.
Bu iş
Ona
Düşerdi.

Aynadan izliyordum onları arada.
“Var mı sende söz, nişan bir şey?”
Dedi,
Yönetmenin nişanlısı.
Aksesuarlarından biri olan
Yüzüğünü parmağında çevirerek,
“Yani,”
Dedi,
“Şimdilik yok öyle bir şey.”
Cevabı kime verdiğini
Biliyordum.

Kısa uykularımıza dağılmanın dışında,
Neredeyse durmaksızın
Geçen çekimlerden sonra;
Biz artık kurgu için
Vakitlice
Ekipmanı sırtlanıp gitmeden
Görmek istedim
Onu.
Buydum ben;
Aşkın kanındaki nefesi,
Kurdun
Burnunun.

Otobüsümüzün kalkmasına
İki saat vardı.
Yaya geçidinden karşıya geçişini
Hatırlıyorum;
Kaldırımdan kapıya dönüşünü
Ve
Her zamanki gülümseten yüzüyle
Karşımıza oturduktan sonra,
Çözüşünü
Bordo fularını
İnce parmaklarıyla.

“Nerelerdeydin sen bunca zamandır,
Aylardır seni arıyormuşuz biz meğer.
Harika bir uyum yakaladınız.
Çok teşekkür ederim
İkinize de.”
Dedi,
Yönetmen arkadaşım;
Çekimleri istediği gibi bitirmiş olmanın
Rahatlamışlığıyla.

Geçirmek istedi bizi terminale kadar,
Yürüme mesafesindeydik zaten.
“Ben,”
Dedi,
“Kısa filmleri böyle,
Daha çok, şaşırtarak biten;
Birkaç dakikalık,
Genellikle diyaloğu az sahnelerden oluşur
Sanıyordum.”
“Böyle bir şart yok.”
Dedim.
“Elbette bu da bir seçenektir,
Ama hikâye kurmayı öğrenirken
Akla gelen ilk seçenektir.
Kısa ya da uzun sürsün,
Herhangi bir türünde bir anlatının;
Kendi örüntüsünü tamamlayacak
Bir sonu olması yeterlidir,
Bir şey söylüyorum
Galiba
Ben
Diyebilmesi
İçin.”

Biz,
Yürüyen merdivenlere;
O, sola,
Sokağa doğru inmeden
Vedalaşırken;
İkimiz de biliyorduk
Sahneye
Bir kez daha birlikte
Çıkacağımızı.

O hikâye de
Şaşırtmayacaktı,
Söyleyeceklerini
Yılları yıllara öre öre;
Yavaş yavaş tamamlarken ama.
O, tam bir
Mediha’yken çünkü;
Uğur gibi birini
Taşımamıştım gömleklerimin
İçinde
Hiçbir
Zaman
Ben.

Son düğmelerim,
Yakalarımın uçlarını
Birbirlerine
Kavuşturmayacak
Yakınlıktan bakabilmiştir
İliklerine
Hep
Benim.

 

Resim: Antonio Cosentino

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.