Kısa süre önce yitirdiğimiz araştırmacı~gazeteci Emin Karaca’nın, Türk Solunun nevi şahsına münhasır kahramanı Doktor Hikmet Kıvılcımlı’ya ait kitabına verdiği başlık, ¨Sosyalizm Yolunda İnadın ve Direncin Adı & Hikmet Kıvılcımlı¨ idi. Kıvılcımlı’ya dair bütün anlatılar hep onun inat ve direniş hikâyeleri çevresinde toplanır. Alınız, mesela; Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’ndaki Mahkûm Halil şiirini… Şairimizin TKP’den yoldaşı,...
Son Yazılar:
KEREM QOSARÎ: “DİLERİM ÇOK DİLLİ SAHAFÇILIK HEDEFİMİZE ULAŞIRIZ.”
Hologram Etler
BİR KAR GECESİ (ÖYKÜ)
Sinemanın Sırları: Louis Malle
AŞK’IN KANAYAN HİKÂYESİ
Hasan Kıran’ın “Abuzambak” sergisi Brieflyart Galeri’de
Beyoğlu Film Günleri başladı
Yeni Dalga’nın Büyükannesi: Agnes Varda
KAÇ DUA BAĞIŞLATIR (ŞİİR)
“Arkası”–Nihat Özdal ve Ebru Ceylan’dan Fotoğraf ve Metin Arasında Bir Diyalog
RESSAM – TASARIMCI ROZA TULGA İLE SÖYLEŞİ
LABİRENT SANAT’TAN YENİ SERGİ “SUPERNATURA”
Hüzün Boşluğunda Bir Dünya: Kazan mı Yoksa Kaynayan mı?
Elif Karaosman: FIRTINAYI HİSSETMEK
SIR: WERNER HERZOG – SİNEMADA GERÇEKÇİLİK
İdeolojik Bir Tekrarın Kurgusu: Tienanmen’de İsyan
BENTO’NUN TUHAF HUYLARI
“SOLO BOTTER: BURHAN UYGUR” SERGİSİ, CASA BOTTER’DE ZİYARETE AÇILDI!
Adorno’yu Yanlış mı Anladık? Eleştirel Teorinin Günümüze Etkisi
Yazar: Mahmut Şenol
Hasan Aksakal ve Dünyayı Yeniden Büyülemek: Romantizm
Fıkra anlatmak biraz da tiyatroculuk gerektirir. Yüzünüze bir mimik koyacak, belki pandomim yapar gibi vücut hareketlerine bile başvuracaksınız. Bunlar bende eksik şeyler. Fıkra anlatamasam da hiç yazamaz değilim. Yazımızın kapı eşiğinde misafir şekerini peşin peşin takdim eder gibi, durunuz, size ağız tadıyla bir fıkra anlatayım; sonra ciddi mevzuya geçeriz. Kırk sene denizlerde gezmiş, tekneler gezdirmiş...
Kapıyı çalan da kim?
On sekizinci yüzyıl ortasında buharı sıkıştırıp bundan müteharrik makine imal etmeye dayanan icatlar sürecine Endüstri Devrimi diyoruz. Bu icatlar laf olsun diye meraktan yapılmamıştır, kapitaliste para kazandırır. Endüstri Devriminin başladığı yer İngiltere, münhasıran Manchester şehri… Aslında buharı tenceresinde muhafaza eden Fransız mucit Denis Papin’dir, fakat Fransız bilim tarihçileri ne kadar tepinse bu şeref bir kez...
İnsan Bırakınca Tabiat Ana Sahip Çıkar
İnsan bırakıp gidince, tabiat onun yerini hemen dolduruyor. Zira tabiat boşluğu sevmez; feylesof Aristoteles böyle demişti: Latincede Horror Vacui deniyordu buna, boşluk korkusuydu… En büyük korkumuz uçuruma düşmek, bir çukura yuvarlanmaktır; düşmek en kötü duygu. Bunu gençliğimizde bilemeyiz; gün gelir yaşımız bize bunu öğretir: İhtiyarlık da biraz düşmekten korkmak demektir. Eski Yunancada Knephobia adı veriliyor; o da boşluktan ürkmek, takıntılı...
Dilencinin Operası’ndan Esintiler…
Günlük tutma, günce edebiyatı denilince on yedinci yüzyılın İngiliz yazarı Samuel Pepys’i (1633-1703) sıranın en başına oturtup önünde selam durmalıdır. Yetmiş yıllık ömründe biri kansız olmak üzere iki ihtilal, bir Cumhuriyet rejimi, sonra tekrar kralı başa getirecek olan Restorasyon dönemi, büyük veba salgını, Hollanda deniz savaşı, ‘efenim sonracığıma söyleyeyim’ bir de Londra yangını sığdırmış bulunan...
Lady Mary gerçekten güldü mü?
Anlatısı, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, Cumhuriyet’in eski gazetecilerinden Fikret Otyam’a aitti, Âşık Veysel’le yaptığı sözlü tarih değerindeki söyleşilerinden kalmadır. Âşık Veysel’e soruyor Otyam: ¨Bunca saz çalıyorsun, hep dilinde aşk var, hep ondan bahsediyorsun, kısaca AŞK nedir?¨ Veysel, tebessüm ediyor; sanki bunu bilmeyecek ne var ki, gibi. ¨Oğlan kızı ister, vermezler aşk olur!¨ Bize de bu...
Denizin Kış Hâli
Deniz kış gelince yalnızlığıyla baş başa kalır. Bir bütün yazı coşkuyla geçirmiştir. Yalnızlık her fâninin başına gelen gibi onu da yalnız bırakmaz, yanına, kıyısına geliverir. Şimdiyse karada yaşayanların kış vakti gelmiş, Ağustos böcekleri karıncaların kapısını çalmak üzere adres sormaya başlamıştır. Deniz karaya uzaktan bakar bakar, fakat bunu önce fark etmezden gelir. Ona nedir ki, Ağustos...
Bisiklete Güzelleme
Bisiklet dediğin iki teker bir pedal, bir yağlı zincir, kaynakla çatılmış içi delikli üç boru, bir sele, bir gidon değildir. Bu tarife sığmayacak kadar ciddiye alınmalıdır, zira bisiklet insanı tamamlayan bir parçadır; mütemmimi cüz dedikleri şey… Bisiklet, insan için güven ve dengedir… Hazerfan Çelebi’ nin kanatlanıp havada uçmaya kalkışması bir büyük cesaret ve azıcık da...
Yazarını aradığımız romanlar
Türkçe edebiyatta polisiye ve casusluk romanı eksikliği bir hayli hissediliyor. 19.yüzyılın İngiliz kentleşme sürecinde ortaya çıkan dedektif romanlarına, sır küpüne girmiş cinayetleri çözen bizden akıllı roman kahramanlarına nedense bizim sosyolojimizde pek rast gelinemiyor. Türkçe yayınlanmış eserlerimiz arasında, hiç kuşkusuz pek çok örnek var … Piraye Şengel, Şebnem Şenyener, Pınar Kür polisiye türüne ilgi gösteren kadın...
İngilize Savaş Kılavuzu
İkinci Dünya Savaşının pek çok veçhesi ve çehresi var. Neresinden tutarsanız üzerine söylenecek şey bulursunuz. İsterseniz, mesela, çocuk pedagojisini bu savaşa bağlayabilir, dilerseniz terzilik sanatı ve İngiliz kumaşı meselesini dahi ilintilendirirsiniz; kim ne karışır, yazmaya bağlıdır… Diyelim ki, geçenlerde 75.yıldönümü kutlanmış, D-Day adıyla bilinen Normandiya Çıkartmasının Hollywood Sinemasına uzanan etkisini bile uzun uzadıya ele alması...