PİET MONDRİAN’IN SOYUT DÜNYASI

Soyut sanat 20. yüzyıl modern sanatının ifade biçimi olmuş, 19 yüzyıl sonunda giderek dünya gerçekliğinden bir kopuş sergilemiştir. Dış gerçekliğin yerine sanatın öz gerçekliğini ortaya koyan, renk, şekil, çizgi, espas gibi biçimsel öğelere odaklanan sanatçılar, soyut sanatı geliştirmişlerdir.  Soyut sanat yalnızca o dönemdeki sanat merkezi Fransa’da değil, Avusturya, Hollanda, Almanya ve Rusya’ya kadar yayılmıştır. Özellikle 1910-1920 yılları arasında modern sanatın egemen üslubu haline gelmiştir. Soyut sanat Kandinsky, Malevich, Brancusi, Mondrian, Tatlin gibi sanatçıların farklı eğilimlerini içermiştir. Soyut sanatın yapısal geometrik kanadında Cezanne, Mondrian, Malevich bulunmaktadır. Piet Mondrian 20. yüzyılda soyut sanatın en önemli figürleri arasında yer almaktadır. Mondrian, 1910-1914 yılları arasında doğadan soyutlamalar ile çalışmış, 1914 yılından sonra resimlerinde dikey-yatay çizgiler ve temel renkler kullanmaya başlamıştır. Resimlerinde temel renkler ve yatay- dikey çizgilerin dışında hiçbir öğeye rastlanılmamıştır. Piet Mondrian, soyut sanatı öznel yaşantıların anlatım aracı olarak görmemiş, evrensel bir biçim dili olarak ifade etmiştir. 1919 yılında yayınlanmaya başlayan “De Stijl“adlı dergide “Resim Sanatında Yeni Biçimlendirmeler” isimli makalesinde, günümüzün uygar insanının yaşamının giderek doğadan uzaklaşıp, soyut bir yaşama dönüşmeye başladığını ifade etmiştir.

Mondrian’a göre, naturalist sanat da yerini soyut sanata bırakacak ve soyut sanat evrensel olacaktır. Mondrian’ın amacı, bireysel özellikler gösteren doğal biçimleri ve renklerinin yerine, soyutlanmış bir evrensel biçim dili yaratmak olmuştur. Mondrian için soyutlama, bilincin eleme gücü olmuştur. Mondrian‘ın makalelerinde çok sık sözünü ettiği bireysel – evrensel, nesnel – öznel, iç – dış, madde-düşünce gibi deyimleri, sanatçının dünyayı karşıtlıkların mücadelesi olarak algıladığını göstermektedir. Bu karşıtlıklardan doğan denge bozuklukları ise Mondrian‘ın resimlerinin çıkış noktasını oluşturmuştur. Sanatının eriği ise, uyum ve dengeye varmak olmuştur. Mondrian, geleneksel sanatın bu dengeyi bulamadığına inanmıştır. Doğada maddesel yan ağır bastığı için, sanatın naturalizmden giderek dengeye ulaşmasının söz konusu olmadığına inanmıştır. Mondrian, doğayı yıkarak dengeye ve derinliğe ulaşabileceğine inanmıştır. Soyutlama kübizm ile başlamıştır. Mondrian’a göre, kübist sanat soyutlayıcı, ancak soyut değildir. Mondrian‘a göre, kübist sanat doğa ile ilişkisini koparamamış ve hacme bağlı kalmıştır. Sanatçı, hacmi yıkmak istemiştir.
“Bu yüzden hacmi yıkmak zorunda kaldım. Bunu yüzeyi kesen çizgilerin aracılığıyla yapıyordum ama yüzeyi yok etmek için bunlar yetmedi. Bunun üzerine sadece çizgiler yapmaya başladım ve bunları renklendirdim şimdi tek sorun renk karşıtlıkları ile çizgileri yok etmede” (İpşiroğlu, N., M., 2009:58)

Mondrian‘ın sanatında ulaşmak istediği denge, kalıplaşmamış bir dengedir. Ona göre simetri yoluyla kurulacak olan denge, eşitliğin dengesi olacaktır. Eşitlikte ise sanatta monotonluk söz konusu olabilirdi, bu yüzden Mondrian resimlerinde dengeyi kurarken, düzeyi eşit parçalara bölmemiştir. Ancak dengenin belli bir kalıp içerisinde kalma tehlikesini ise, resim yüzeyini bölen siyah yatay ve dikeyleri, sağa sola, aşağı yukarı kaydırarak biçim bütünlemeleri sağlayarak gidermiştir. Temel yönler dikey-yataylar, aynı zamanda düşünce düzeyine aktarılmış olan karşıtlıklar olmuştur. Dikeyler; evrensel, nesnel, düşünsel ve erkeksi olanlardır. Yataylar ise, bireysel, öznel, maddesel ve dişisel olanlardır.
Mondrian, doğanın biçim ve renk özelliklerinin salt realiteye gölge düşürdüğünü savunmuştur. Salt realiteye ulaşabilmek için doğanın biçim ve renklerinden temel yönlere ve temel renklere (kırmızı-mavi- sarı) yönelmiştir. 1919 yılına kadar resim yüzeyini küçük dikdörtgenlere bölerek ve renklendirerek çalışmıştır. 1919 yılından sonra resim yüzeyini dolduran dikdörtgenler büyümüş, renkler tonlarından arınarak temel renkler esas alınmıştır. Bu dönemde siyah beyaz karışımından elde edilen gri dikdörtgenler resimlerinde ağır basmıştır. Mondrian, son yıllarında resim yüzeyini bölen siyah çizgileri renklendirerek ortadan kaldırmıştır.

Mondrian‘ın sanatı doğal ışıktan arınmış, içten ışıldayan mistik bir ışık ressamlığına dönüşmüştür. Monreanın aradığı uyum, kurmaya çalıştığı denge, düşünsel ve etik bir değer taşımış, insani nitelikleri barındırmıştır. Barış, açıklık, sadelik, güven gibi duyguları dile getirmiş olan sanatı, endüstri çağına özgü evrensel bir hümanizmi hedeflemiştir. Soyut sanatın temsilcisi De Stijl, 1917 yılında: Piet Mondrian (1872-1944), Theo van Doesburg (1883-1931), Bart van der Leck (1876-1958),mimar,J.J.Oud(1890-1963), heykeltıraş Georges Vantongerloo(1886-1965), Gerrit Rietveld (1888-1964) tarafından kurulmuştur. 1917-1931 yılları arasında yayımlanan ve editörlüğünü tTheo Van Doesburg’un yaptığı De Stijl dergisi, sanat anlayışlarını açıklamalarında katkıda bulunmuştur. Grup, Neo-plastisizm adı altında soyut sanata yönelmiştir. Neo-plastisizm, biçimi kendi başına bir realite olarak ele almaktadır. Biçim, her çeşit duygusal yaklaşıma karşıdır. Neo-plastisizm kübizmi en ileri boyuta taşıyarak salt soyuta ulaşmayı hedeflemiştir. Sanat yapıtı ile doğa arasındaki farkı ortaya koyan bu form anlayışı, doğal orantıları ve ilgileri yıkmıştır. Temel sanatsal orantıları ortaya çıkarmıştır. Bu temel sanatsal oranlar ise geometrik ilgiler ile ilişki içerisindedir. Bu sebeple gerek Mondrian‘ın, gerekse Doesburg’un çalışmaları, dikdörtgenlerden karelerden ve onları ayıran hatlardan oluşmuştur. Neo-plastisizm sanatın geometrileştirilmesi anlamına gelmektedir. Sanatın geometrileştirilmesi ile birlikte estetik de ilkelerini geometriden almaktadır. Neo-plastisizm, salt bir matematik düzen içermesi ile kübizmden ayrılmıştır. Kübizmde varlık düzeyinde bir nesne söz konusu olup, nesne sanat için bir varış noktası olmaktadır. Salt geometrik soyut sanat ise nesneden değil, matematikten hareket etmektedir.

M. H. J. Schoenmaeckers (1875-1944), matematiğin neo-plastisizmin temelini oluşturmasında Mondrian‘ı etkilemiştir. Sanat eserinin matematiksel bir temele dayandırılması düşüncesini benimsemişlerdir. Mondrian’a göre geometrik soyut sanat evrenin değişmez yasalarının bir çeşit yansıması olmuştur. Mondrian’ın resimlerinin kompozisyonlarında bir merkezi odak noktası bulunmamaktadır. Bu nedenle tuvaldeki ilişkiler ağı, izleyicilerin dikkatini çekmektedir. Dikey ve yatay çizgiler ile, temel renklerin birbirleriyle olan ilişkileri dikkat çekmektedir. Mondrian‘ın sanatı tümüyle rasyonel, zihinsel, geometrik temeller üzerine oturmuştur. Bu yönüyle de modernist anlayışın yansıması olarak kabul edilmiştir. Yapıtlarında temel renklere yer veren Mondrian için, kırmızı insani, dünyevi ve bedensel olanı ifade etmektedir. Mavi tindir, sarı zihindir. Ona göre bu üç renk insandaki uyumu göstermektedir. Üç ana renk, Mondrian ‘ı derinden etkilemiş olan teozofist söylemde farklı anlamlar yüklenmiştir. Bu bağlamda mavi, dinsel duyguların, adanmışlığın, sarı aydınlanmanın, kırmızı ise öfkenin rengi olmaktadır. 1899 yılında teozofi ile tanışan Mondrian, 1909 yılında Hollanda Teozofi Cemiyeti’ne üye olmuştur. Teozofist simgeleri sıklıkla resimlerine taşımıştır. 1911 yılında yapmış olduğu “Evrim” isimli çalışmasında tinsel evrim savını görselleştirmiştir.

Bu çalışma teozofist söylemin üç aşamalı eğitimine dayandırılmıştır. Bu aşamalar hazırlanma, aydınlanma ve özel kişi haline gelme olarak belirlenmiştir. Resimde sol kanatta tinsel evrime hazırlanan kadın figürü görülmektedir. Omuzlarındaki çiçekler, Mondrian‘ın 1908 yılında çalıştığı Çarkıfelek Çiçeği isimli yapıtındaki çiçeklere benzemektedir. Bu çiçekler sağ kanatta altı köşeli yıldız haline dönüşmüş, aydınlanma sürecine işaret etmektedir. Altı köşeli yıldız Teozofi Cemiyeti’nin sembolü olmuştur. Üç aşamalı evrim süreci renkler ile de vurgulanmıştır. Sol kanattaki Çarkıfelek Çiçeği’nde siyah ve kırmızı renkler kullanılmıştır. Öfkenin rengi olan kırmızının kötülüğün rengi olan siyah ile birlikte kullanılması, kötülüğü sınırlandırmaya çalışan öfkeyi simgelemiştir. Sağ kanattaki yıldızın altın sarısı ise, bilgeliğin, aydınlanmanın rengi olarak tuvale yansımıştır. Üç levhada da görülmekte olan mavi renk ise, adanmışlığın, dinsel duyguların ifadesi olarak yer almıştır. Mondrian‘ın, kökeni teozofist söyleme dayanan düz çizgileri tercih etmesi, 1925 yılında çapraz çizgileri kullanmaya başlayan Teo Van Doesburg ile aralarının bozulmasına neden olmuştur. Mondrian, çapraz çizgilerin De Stijl ‘in felsefesinde istikrarı bozduğunu ifade ederek 1925 yılında De Stijl dergisinden ayrılmıştır. Mondrian‘ın sanatı, estetik amaçların dışında manevi görevleri üstlenmeye yönelik olmuştur.

Schopenhaur, teozofi felsefesi anlamında evrensel uyumu ön plana çıkararak resmi tesadüf ve keyiften kurtarmak istemiştir. Mondrian’ın çalışmaları meditasyon anlayışlarının sonucu olarak üretilmişlerdir. Mondrian’a göre, resim sanatı evrensel kozmik düzeyin ifadesi olmalıdır. Buna göre bu ifade renk ve çizgilerle şekillenmekte, dikey ve yatay çizgilere mavi, kırmızı, sarı temel renkler eşlik etmektedir. Siyah ve beyaz renk ise evrensel ışığın yansıması olarak kabul edilmektedir. Sanatçı, Teozofi Cemiyeti’nin etkisiyle eserlerine gizemli bir anlam katmıştır. 1910 ve 1911 yıllarında Hollanda’da kübist ressamların eserlerini incelemiştir. Giderek renk çeşitlerini azaltarak resimlerini ağırlıklı olarak çizgisel yapılar olarak düzenlemeye başlamış, resim yüzeyini ritmik bir çizgi ağıyla kaplamaya çalışmıştır. “Kavanozlu Natürmort” isimli çalışmasında zencefil kavanozunun yuvarlak biçimini korumuş ve bu biçim kompozisyonun başka yerlerinde de görülmüştür. Ancak resim yüzeyinin tümü çözümsel kübizmi hatırlatan çizgi ağıyla kaplanmıştır.

Önceleri görmüş olduğu ilk biçimlerden yola çıkmış, daha sonraki kompozisyonlarının ana çizgilerini keşfetmiştir. Sanatçı 1925’e kadar Doesburg ile birlikte 1917’de kurdukları De Stijl (üslup) grubunun üyelerinden biri olmuştur.
Stijl, sanat anlayışı “De Stijl” isimli derginin etrafında oluşmuş, yeni bir estetik görüş getirmiştir. Bu estetik anlayış, yeni bir biçim anlayışına dayanmaktadır. Bu yeni anlayışın temsilcileri olarak Teo van Doesburg, Piet Mondrian ve Van der Leck bulunmaktadır. Anti natüralizme ve soyuta dayanan bu yeni sanat anlayışı ve estetik, Neo-plastisizm adı altında ifade edilmiştir. De Stijl grubuna J. J. P. Oud, van’t Hoff gibi Mimar ve Georges Vantongerloo gibi heykeltraşlar da dahil olmuşlardır. Neo-plastisizmdeki konstrüktif soyut kavramı belli bir özgünlüğü dile getirmektedir. Bu özgünlük, onu çağdaşı olan diğer soyut sanat anlayışlarından ayırmıştır. Örneğin Kandinsky’nin soyut anlayışı gibi… Kandinsky’de biçim, bireysel bir duygu işareti niteliğindedir. De Stijl’de ise ‘soyut’, mutlak olarak anlaşılmaktadır. De Stijl’de kompozisyon, biçimlendirilen ifade ve yapıt, yani biçimlendirilen obje olmuştur. Soyut biçim kendi başına bir realite olmaktadır. Bu şekilde rasyonel olarak kurulan realite, duygusal her yaklaşıma karşı olmakta, duygusallığın içinde bulunduğu her soyut geometrik obje kavrayışından da ayrılmaktadır. Konstrüktif geometrik sanat, soyut sanat olarak ifade edilmiştir. Soyutlaşma, bir ideoloji gibi doğarak yayılmıştır. Bunun sonucu olarak bütün kültür olayları da aynı soyutluk ideolojisi içerisinde yer almıştır. Stijl ideolojisi, toplumsal ve ahlaksal sonuçlarına kadar tüm mimar ve sanatçı kuşağına düşünme için gerekli olan temeli oluşturmuştur. Bauhaus, Gropius, Mies Van der Rohe v.b. Bu ideoloji ile gelişme göstermişlerdir.

Açıklık, belirlilik, basitlik, fonksiyonel olma, konstrüktif olma, objektiflik, yasalılık, bu ideolojinin temel kavramları olmuştur. En temel kavram ise, ‘biçim verme’dir. Bu ideoloji giderek diğer sanat dallarına da yayılmıştır. Mimarlık ile de ilgili olmuş, dikey- yatay, mekan – cisim gibi temel karşıtlıklara dayanan kübist cisimlerin denkleşmesinden yaratılan harmoni sistemi, mimarlığın da temel ilkesini oluşturmuştur. Mondrian‘ın resim düzeyinde ortaya koyduğu temel biçim verme olayının üç boyutlu dünyaya aktarılmasıyla, modern yapı sanatının temel modelleri olan arkitektonik kompozisyonlar da gelişme göstermiştir. Doğa ile sanat yapıtları arasında çok büyük farklılıklar bulunmaktadır. Doğa, başka bir varlıktır. Bu iki varlık alanının biçim düzenleri de birbirinden farklı olmaktadır. Bu farklılık, karşıtlık olarak ifade edilmektedir. Doğanın sahip olduğu biçim düzeni, sanat eserinin düzeni karşısında bir biçim yokluğunu göstermektedir.

Sanat, doğal orantıları ve ilgileri yıkarak estetik sanatsal ilgiler ve orantılar amacıyla oluşmaktadır. Sanatsal orantılar, geometrik ilgilerde anlamını bulmaktadır. Bu yüzden Doesburg ve Mondrian‘ın eserleri, birbirine katılmış dikdörtgenler, kareler ve onları birbirinden ayıran çizgilerden oluşmaktadır. Bu yapıtların anlamı, yüzey gerilimlerinin mutlak dik açısında dile gelmekte, bu da açıkça geometri olmaktadır. Neo-plastisizm bu anlamda, sanatın geometrileştirilmesi olarak ifade edilmektedir.
Renk, resmin içeriğinde plan olarak doğmakta, planın çevresi rengi renkli biçim yapmaktadır. Biçim ise, dikey ve yatay temel karşıtlığa dayanmaktadır. Harmoni içeren bir resmin biçimsel yapısının yapı taşları, salt dikey ve yatay yüzey içerisindeki primer renkli dikdörtgenler olmaktadır. Renk de diğer bir yapı elemanı olarak resmin varlık düzeninde yerini almaktadır. Renk, duyusal özelliğini kaybederek bir biçim elemanı olarak kompozisyonun yapısına katılmıştır. Mondrian‘ın yapıtları, dikey çizgilerin, temel renklerin ve onların karşıtlıkları olan yatay çizgilerin biçim kazanmış bir yapısı olmaktadır. Mondrian ve Doesburg’un konstrüktivizminde, resim de bu şekilde bir harmoniye katılmaktadır. Konstrüktif sanat, Stijl estetiğinde amaçladığı denkleşmiş kozmik harmoniye ulaşmada çağın mimarisi ile belli bir paralellik içerisinde bulunmaktadır. Bu durum, resmin ve Stijl estetiğinin sınırlarını aşmış, diğer sanat alanları ile de ontolojik bir ilgi ile tümel bir sanat sistemine ulaşmıştır. Bu özelliği ile o, gerçek anlamında çağdaş bir sanat olmaktadır.

 

Kaynakça

⦁ Lynton, N., Modern Sanatın Öyküsü, Çev. Cevat Çapan, Sadi Öziş, Remzi Kitabevi, İstanbul 2015
⦁ Turani, A., Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1990
⦁ Öndin, N., Modern Sanat, Hayalperest Yayınevi, İstanbul, 2019
⦁ İpşiroğlu, N., M, Sanatta Devrim, Hayalperest Yayınevi, İstanbul, 2011
⦁ Erden, O., Modern Sanatın Kısa Tarihi, Hayalperest Yayınları, İstanbul, 2016
⦁ Antmen, A, 20.Yüzyılda Batı Sanatında Akımlar, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2013
⦁ Partsch, S., Modern Sanat, Çev, Özlem Özlen Şimşek, Say Yayınları, İstanbul, 2024
⦁ Tunalı, İ., Felsefenin Işığında Modern Resim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2013

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.