Bir köpek saldırısı dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan bizi yine bitmez bir kimlik ve hayat tarzı tartışmasına sokmayı başardı. Farkındayız 2013 Gezi sonrası sık sık yapıyor ve de yapacak; çünkü kendinin ve tabanın inandığı “boğazda viski içen masonik solcu”lara karşı tabanını mobile edecek en büyük kozlardan biri bu…
Bir çocuğa yönelik üzücü bir pitbull saldırısı sonrası cumhurun ağzından tekrar “köpekli Beyaz Türk” tartışması dolduruverdi sosyal medyayı. Birçok insan laiklik üzerinden evet biz beyaz türküz; dişlerimizi fırçalıyoruz bembeyaz yorumları da yaptı. 1990 sonrası özellikle solun eleştirel baktığı bir “beyaz Türk” kavramının savunusuna nasıl geldik? İşte benim bu kısa yazıda kalem oynatacağım mevzuu bu. Bu ülkedeki ilk orta sınıf çalışması olan “Yeni Orta Sınıf” kitabım dolayısıyla bu kavramlar dolayısıyla örnekler ve tarihsellik üzerinden “bıktırıcı” fazlalıkta yazdığım için bana da çok soru geliyor. Kitabımı ve yazılarımı okumuş olanlara bazı zorunlu tekrar olacak ama şu tez ile başlayabilirim: “1990 sonrası dünya tarihinde belki de en çok ad, kod ve kılavuz” üretilmiş dönemi. Kastettiğim 1980 sonrası kimliklerin baharı ve sınıfsallığı dışarıda bırakan sol liberal kimlikçilik ile de ilgili. Ama ben bu yazıda oraya çok girmeyeceğim.
Kastettiğim 1986 sonrası Gırgır, Limon ve Leman gibi etkili ve üniversiteli okur oranı yüksek olan mizah dergilerinde ortaya çıkan ironi ve adlandırma stratejilerinin 1990’dan sonra ana akım medya ve reklamcılık (Ali Desidero ve Aganigi reklamlarıyla Ali taran gibi) tarafından içerilmesi mevzu. Sol duyuya sahip eleştirel ve “haklı nedenlere” dayanan bir rahatsızlık, 1990’ların “medya patlaması” ve Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut, Ayşe Arman ve Hıncal Uluç gibi gusto sahibi (!) yeni “köşe yazarı” tiplemesinin yemlenme ve av sahasına dönmesi.
Sol mizah dergilerinde toplumun muhafazakar dozu çok yüksek alt-orta sınıflarına dönük “haklı” bir kıllanmanın ele geçirilmesinden bahsediyorum. Elbette bunun içinde Kürt halkını da örtük kodlayan maganda, zonta gibi başka bir kıllanmayı da eklemek gerekiyor. Kitabımda 1986 sonrası medyadan, reklamcılığa ve mizaha bol örnek ve arşiv çalışmasıyla bunu göstermeye çalışmıştım. Örneğin dönemin yükselen beyaz yakalılarına “özgür seks” vadeden Erkekçe, Cosmopolitan, Playmen gibi dergilerine paralel yayınlanan çok satan sonu kılavuzla biten kitapları gibi.
Babıali’den gelmeyen ilk medya patronu Asil Nadir sonrası yüksek maaşlı yeni bir gazeteci ve köşe yazarı tipinden bahsetmiştim. Bunlar dönüşen kenti (Newyorker İstanbul!) temaşa eden, lüks mekanlarda fink atan, şarabın ve suşinin iyisinden anlayan bir cürete sahip “itirafçı” sinik bir dille konuşuyorlardı.
1990 sonrası yükselen ve 2001 Bankacılık kriziyle çöken ve BDDK dolayısıyla sırtımıza binen bankalı, finans ve borsalı, ucuz işgücüne dayanan tekstilci ve inşaatçı neoliberal parlaklıktan bahsediyorum. Daha sonra günahkar olacak Dünya Bankası direktörü Stiglizt’in deyimiyle “Yükselen Doksanlar”ın parlak vitrini ise ağırlık banka-finans, IT ve medya gibi hizmetler sektörü ağırlıklı çalışan, görece yüksek ücretli “Yuppie” beyaz yakalı bir kesimdi. Çoğu alt-orta ve geleneksel orta sınıflardan gelen bu kesim dönemin adlandırma setlerinin hedef kitlesiydi.
İşte cüretli ve “neşeli” 1990’ların ilk döneminde, bu yeni kesimi toplumun diğer kesimlerinden ayıran “Beyaz Türk” kavramı, gazeteci Ufuk Güldemir dolayısıyla hayatımıza giriverdi. Aynı şahıs aynı zamanda “Büfeci İslam” kavramının da sahibiydi. Büfeci deyimi bugün AKP’nin önemli bir tabanı olan muhafazakar esnaflığı kodluyordu. Fakat kavramın asıl yaygınlığı “hemen her şeyi” konuşulabilir ironik dilleriyle Serdar Turgut ve Ertuğrul Özkök gibi gazetecilerin elinden oldu. Doksanların finansal balonuyla azmış “neşeli” medya, Kara Türkler, maganda, zonta veya yurdum insanı gibi “Mahalleli” figürünü parodileştirilirken ya da ötekileştirilirken, aynı mahalleli “büfeci” ise gittikçe muhafazakarlaşıyordu bu arada. İki yanlış bir doğru etmiyordu.
Kısacası 1990 sonrası entelden, çomar, çıtır ve tikiye uzanan o kadar ad, kod üretmişti ki insanlar deneyimi gerektirmeyen bir özgüvenle bunları karşı tarafa yönlendirebiliyor ve bundan sinik bir keyif ve kültürel sermaye ediniyorlardı. Elbette bu iyimserlik küresel 1998 ve 2001 krizleriyle önemli yara aldı. Binlerce yüksek ücretli beyaz yakalı ya düşük ücrete ya da işsizliğe razı olmak durumunda kaldı. Dolayısıyla Özallı, Çillerli merkez sağın şımarıklığıyla coşan medya da önemli dönüşümler geçirdi ve de geçiriyor hala. İşte tam bu krizli aralıkta yani 2002’de Akp iktidara geliverdi. 2013’e kadar temkinli bir AB iyimserliği ve de merkez sağ bagajıyla hareket eden parti, cemaat ve sol liberal aydınlarla da belli bir entelektüel hegemonya tesis etmeye çalışıyordu.
Radikal ve Taraf gibi entelektüel özlemleri olan sol liberal duyuya sahip yeni orta sınıf gazeteleri de bu çerçevede okumak gerekiyor. Neyse çok uzatmayayım. 2013 Gezi isyanından sonra AKP kendi içindeki liberal tınılı merkez sağ kadroları ve cemaati tasfiye ederek “hayat tarzları” üzerinden İslamcı bir tabanı konsolide etmeye başladı. Gerilimini hepimiz yaşıyoruz hala. İşte bu süreçte 1923 sonrası seçkin CHP jakoben suçlamalarından ve 1990’lardan itibaren fazlasıyla birikmiş sıfat ve kodlardan da fazlasıyla yararlanma yoluna geçiverdi. Elbette medyadaki 2010 sonrası dönüşümle kendini karşıtına göre belirlenen Sözcü gibi medyalarla beraber. Her şey karşıtına göre belirlenir hala geliyor ve AKP bundan kendince nemalanıyordu. Bugün Cumhurun ağzından çıkan Beyaz Türk kavramı da bunun en ballı örneklerinden biri oluyordu. Fakat bir farkla: Cumhurun ağzındaki Beyaz Türk doksanlardaki tınısına sahip değildi elbette adres aynı değildi. 2013’ten itibaren kızlı-erkekli, içkili hayat tarzı içinde gerilen ve laikliğe dönük kendince haklı kaygıları olan önemli bir kesim bu kavramı aniden sahipleniverdi. Nereyse 30 yılda kendi “beyaz”ını ve Nurjuvazisini üreten AKP yine bir koddan medet umar hale gelmişti.
Suçlama veya savunu…. Son 30 yılda nasıl bir makasın içine hapsolduğumuzun, “yanlışın doğrusunun, doğrunun yanlışı olduğu”nun iyi bir örneği. Hayat tarzları üzerinden hegemonyanın yine hayat tarzları üzerinden çatlayacağı bir aralık yani. Nereden sıkışırsan oradan yırtmaya çalışırsın!
Notlar:
(*)Bu arada pitpull ile ilgili kendimce not: Bu köpeğin aynı zamanda bir güç figürü olarak yoğun beslenmesi, bir dönem Apaçi olarak küçümsenen alt sınıf gençlerde ve Bağcılar gibi semtlerde çok yoğun olduğunu gözlemlerimle söylemeliyim.
(**) Bu arada Beyaz Türk kavramını Google’da İngilizce aratınca cumhuriyet mitinglerini bulmamız kavramın AKP tarafından dönüşümünün ilginç örneği.