Doğum günün kutlu olsun Türkiye! Ahiretlik derler eskiler. Şimdilerin “kanka”sından çok daha ileri ve gerçek bir bağı olan dostluklara eskiden “ahiretlik“ derlerdi. Yani hem bu cihanda hem öbür cihanda en yakın sırdaşın, dostunum anlamında. Hala var mıdır bilmiyorum. 1998 yılıydı. Ben orta okul öğrencisiyim. Annem, annemin ahiretliği Dilek abla ve onun ben yaşlardaki oğluyla birlikte...
Son Yazılar:
KEREM QOSARÎ: “DİLERİM ÇOK DİLLİ SAHAFÇILIK HEDEFİMİZE ULAŞIRIZ.”
Hologram Etler
BİR KAR GECESİ (ÖYKÜ)
Sinemanın Sırları: Louis Malle
AŞK’IN KANAYAN HİKÂYESİ
Hasan Kıran’ın “Abuzambak” sergisi Brieflyart Galeri’de
Beyoğlu Film Günleri başladı
Yeni Dalga’nın Büyükannesi: Agnes Varda
KAÇ DUA BAĞIŞLATIR (ŞİİR)
“Arkası”–Nihat Özdal ve Ebru Ceylan’dan Fotoğraf ve Metin Arasında Bir Diyalog
RESSAM – TASARIMCI ROZA TULGA İLE SÖYLEŞİ
LABİRENT SANAT’TAN YENİ SERGİ “SUPERNATURA”
Hüzün Boşluğunda Bir Dünya: Kazan mı Yoksa Kaynayan mı?
Elif Karaosman: FIRTINAYI HİSSETMEK
SIR: WERNER HERZOG – SİNEMADA GERÇEKÇİLİK
İdeolojik Bir Tekrarın Kurgusu: Tienanmen’de İsyan
BENTO’NUN TUHAF HUYLARI
“SOLO BOTTER: BURHAN UYGUR” SERGİSİ, CASA BOTTER’DE ZİYARETE AÇILDI!
Adorno’yu Yanlış mı Anladık? Eleştirel Teorinin Günümüze Etkisi
Yazar: İsmail Sürücüoğlu
LEYLA’NIN KARDEŞLERİ
Eski romanlarda gördüğümüz ve okuyucuyu sıkmadan doğal akış içerisinde verilen detayları günümüz romanlarında pek göremiyoruz. Gereksiz ayrıntılarla sayfa kalabalığı yapmak başka bir şeydir, detaylara can verip okuyucuyu içine çekmek başka bir şeydir. Öyle sanıyorum ki modern romancılar bu gerçeği hiçbir zaman aklından çıkarmamalı. Detay verecek edebi kudretimiz yoksa fazla açılmadan kıyıda yüzmek ayıp değildir. Bu...
CÜNEYT ARKIN’IN ARDINDAN
90’lı yıllar. Kimi zaman okuldan akşamüzeri gelip, annemizin arkadaşlarıyla olan gününden kalan kısırı, böreği, patates salatasını ve daha nice gün ikramını aç karnımıza neşe içinde indirirken kimi zaman da pazar günleri sabah kahvaltısından sonra, bizden önceki kuşağın TRT’de izlediği “vahşi batı” filmlerinden farklı olarak izlerdik onun eserlerini. Elbette daha pek çok zamanda ve pozisyonda izlediğimiz...
SERVER TANİLLİ AYDINLIĞI
Lise 2 yıllarım idi sanırım. Edebiyat öğretmenim olan Nurten Hanım, Attilâ İlhan’ın romanlarına konu olan, 50’li yılların Fransasındaki alışılmışın dışında giyinen ama devrime inancını hiç yitirmemiş sosyalist kadınlara (mesela Magda) çok benziyordu. Okuldaki diğer öğretmenler bile onu dışlıyorlardı. Tek tabancaydı, annesi ile yaşıyordu. Derslerde diğer öğretmenlerden farklı olarak, müfredâtı on beş dakikada işleyerek kalan zamanda bizlere...
EROL ŞADİ ERDİNÇ’LE İTTİHAT VE TERAKKİ ÜZERİNE
“Fransız Devrimi sonsuza kadar yinelenecek olsaydı, Fransız tarihçileri giderek daha az gurur duyacaklardı Robespierre’le. Ama bir daha asla geri gelmeyecek bir şeyi konu edindikleri içindir ki, devrimin kanlı yılları yalnızca sözcük, kuram ve tartışma olup çıktı, tüyden daha hafif bir şey oldu…” diyen Kundera, tarihe bakış açımızın hangi perspektiften olursa olsun, geçmiş zamanın bir hikayesi...
480 TL’LİK HAYATLAR
Karaköy’ün tarih ve Derby yapıştırıcısı kokan rutubetli sokak aralarından çıkarak Bankalar Caddesi’nden taksiye bindik. Vakit, günün en umutlu zamanıydı: 10.05. Ekonomi ve hayat ne kadar kötü olursa olsun sabah vakitleri, esnafın gün içerisinde en umutlu olduğu saatlerdir. Tıpkı gençlik gibi. İnsan gençken umutlanır, değiştirebileceğine dair umudu daha fazladır bazı şeyleri. Yaşlandıkça artar korkuları, umutsuzlukları...
ORHAN VELİ ŞİİRİNDE TOPLUMCULUK
On sene önce böyle bir başlık görsem “Orhan Veli kim toplumculuk kim, toplumcu dediğin Nâzım Hikmet gibi olur, ötesi ıvır zıvırdır, perde gerisinden toplumculuk olmaz” diyerek okumadan geçerdim bu yazıyı. Çünkü Orhan Veli’nin, “Türk şiir sesi”ne bugün hala kapanamayan yaralar açtığını düşünen insanlardan biriyim. İlk gençliğimde, yukarıda değindiğim sebep yüzünden toplumculuğu da kendime yakın...
ÖZGÜRLÜK İSTEĞİNDEN GÜVENLİK İSTEĞİNE DÖNÜŞ: GÜVENLİK > ÖZGÜRLÜK
1850’li yıllardan günümüze kadar uzanan dünyayı “modern dünya” olarak tanımlarsak, o tarihten önceki tüm zamanlar için -ilk çağ, antik çağ, taş devri, orta çağ, yeni çağ, Hristiyanlık, İslamiyet, Yahudilik, Budizm vb.- “premodern” yani daha doğru bir tabirle “geleneksel dünya” ifadesini kullanabiliriz. Kullanabiliriz çünkü bu öznel bir yorum olmaktan öte; kavramların, üretim araçlarının ve insanların önceliklerinin...
AYGIR FATMA / YÜRÜYEN MERDİVENDE OSMAN CEMAL KAYGILI ÜZERİNE
Toplu taşıma araçlarında insanların yüzüne bakarım. Çünkü her surat yeni bir veridir beynimizin hard diskinde. Bazen olayı abartıyor olacağım ki baktığım insanlar işkillenerek bana dik dik bakmaya başlıyorlar, hemen gözlerimi çeviriyorum. Geçenlerde Taksim metrosunda, biri yukarı çıkan diğeri aşağı inen, yan yana iki yürüyen merdivenden yukarı çıkana bindim. Yanımdan aşağıya inen insanları gözlemliyorum. Fabrikasyon üretim...
ARİSTOTELES CAHİLİN TEKİ MİYDİ?
Sizi bilmem ama ben sonbaharı sevmem. Veda mevsimidir ve ben vedaları sevmiyorum. Tüm sadeliği ve güzelliğiyle İzmir şehri geride kalmıştır; plajlar, Kordon, insanın tenini okşayan meltem, kumru, midye ve en önemlisi de ailen… Muğla şehri geride kalmıştır; Bodrum, Gökova, Marmaris ve niceleri… Komşu geride kalmıştır; souvlaki, Kos ve diğerleri… Yepyeni anılar birikmiştir hiç unutulmayacak mâhiyette....