Ana Sayfa Kritik Hemen Anlayabiliyorsanız, Kesinlikle Çağdaş Sanat Değildir!

Hemen Anlayabiliyorsanız, Kesinlikle Çağdaş Sanat Değildir!

Hemen Anlayabiliyorsanız, Kesinlikle Çağdaş Sanat Değildir!

Anlaşılabilir ve kısa bir yazı olacak. Çekinmeye gerek yok. Referans var, dip not yok. Başlığı da hemen kavrayabiliyorsanız problem değil, zira bu yazı da bir sanat yapıtı değil. Kesinlikle. Şiir veya edebiyat hiç değil. Bu yazı sadece bir yazı… Başka bir şey değil. Ben de dolambaçlı yollardan gitmeyeceğim, Türkçe yazacağım ve açıklayıcı olmaya çalışacağım, Çağdaş Sanat terimini de özel isim olarak kullanacağım. Fakat tersten gideceğim. Olay şu:

Sanat başlığı altında sunulan bir şeyi, nesneyi, objeyi kolayca, hemen ilk bakışta, anlayıp kavrayabiliyorsanız bilin ki o iş bir Çağdaş Sanat eseri değildir.

Olamaz. Yani mümkün değil… Mutlaka başka bir şeydir: Belki bir modern yapıttır demeyeceğim, dikkatli olmak lazım. Ama muhtemelen tanıdık başka bir şey olabilir: Mesela bir görselleştirme (ilüstrasyon) olabilir, tekrar olabilir (reprodüksiyon?), dekorasyon (dekoratif?) olabilir, pazarlama objesi (reklam?) olabilir, propaganda sloganı (sahibinin sesi?), sponsorun kızının hatıraları olabilir, grafik (data görselleştirme), zanaat olabilir (el sanatı?) veya hata virgül şaka olabilir… Ne demiş Magritte; “Bu bir pipo değildir”.

Aç parantez; Bunu kim söylüyor? Bendeniz söylüyorum efendim, naçizane Genco Gülan. Yani bu metin de çeviri değil, yazıt değil, kutsal kelam veya buluntu değil, şahsi fikirlerim. Birçok önemli düşünür, örneğin Plato, Kant ve Hegel’de bu konularda yazmışlar ama odak noktaları daha çok güzellik ve tarifi. Ben bir adım öncesi ile yani estetiğin duyusal algısı ve buna ilişkin (seyirci) kararları kısmı, hatta bu sürece geçilmesi ile ilgileniyorum. Zaten ‘fikir sanatı’ isimli yayınlanmamış Manifestomda da demiştim ki; ‘Kafanızı karıştırmıyor ise sanat değildir’, nokta. Örneğin, Göbekli Tepe’deki heykeller kesinlikle birer sanat yapıtıdır. Çünkü kimse neden yapıldıklarını hala tam olarak çözememiştir. Bu yüzden de arkeolojik alan insanlık tarihini değiştirmiştir. Kapa parantez.

Konumuza devam ediyoruz zira iddialı başlığın altını doldurmak gerekli: Milli şarkıcımız Ajda Pekkan, Resim isimli popüler şarkısında, “Çerçeve değil resim arıyorum” diye söyler. Süperstar, çerçeve ve resim arasındaki farkı net olarak ortaya koyar: Açık ve seçik; Çerçeve bir resim değildir. Fakat eğer bahsettiği şey bir çağdaş sanat yapıtı olsaydı, onun bir resim mi yoksa sadece çerçevesi mi olduğu ayrımına o kadar da net ve kolay varamamamız gerekirdi. Örneğin; Brezilyalı sanatçı Vik Muniz resimlerin ön yüzlerini değil, şaselerinin arkalarını sergiler. Sergiye girdiğinizde açılış yapılmış mı yoksa her şey bitmiş bunu anlamanız bile vakit alabilir.

Şaşkınlık, şaşırma, sürpriz. Bunlar çok değerli. Direk Fatih Akın’ın ‘Gegen die Wand’ gibi bir toslama, duvara çarpan araba vaziyeti değil de tabi daha tatlı bir şaşkınlıktan bahsediyorum. Yani evet bir kafa karışıklığı durumu ama daha pozitif sonuç vermeye meyilli bir düşünüş hali… Evet, yapıtı veya sergiyi anlamıyorsunuz ve çözmeye çalışıyorsunuz ama pasif bir bekleyiş ya da kabul etme durumuna da geçmiyorsunuz. Zira çağdaş sanat, reklam sloganı (Just do it) veya propaganda gibi, sizin pasif kabulünüzü veya itaat etmenizi beklemez. Emir vermediği için hızla anlaşılması da gerekmez. Zaten güzel Türkçe’deki; Anladın mı? soru cümlesi, çoğunlukla; Söylediklerimi yap! gizli anlamı ile kullanılır.

Sanat Tarihçi Erwin Panofsky, sanatı anlama sürecini üç basit adıma indirgiyor: Bak, gör, düşün (look, see, think). Görmek bakmaktan çok farklıdır. John Berger de bunun üzerine yazıyor zaten. Ben ise görme ve düşünme eylemlerini nörobilim terminolojisinden ödünç aldığı ‘kısa dönemli düşünme’ ve ‘uzun dönemli düşünme’ (Short-Term & Long-Term Thinking) şeklinde tarif etmek istiyorum. Yani görme eylemi de bakmaktan farklı olarak, bir çeşit eş zamanlı düşünsel eylemdir. Malcolm Gladwell de, Blink (Göz Kırpma) isimli kitabının alt başlığı; “Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü”. Yapıt ile karşılaştığımızda, baktıktan hemen sonraki görme durumu ile eş zamanlı kafamızda yanan ampulden bahsediyor yazar, bunun faydaları ve zararlarından… Hızlı karar vermenin kesinlikle faydaları var ama zararları da mevcut. Önyargı dediğimiz şey tamamen buradan çıkıyor. Çağdaş sanatın amacı da sizi ön yargılarınız ile yakalayıp uzun dönemli düşünme sürecinin içine sokmak. Gerisi zaten size kalmış.

Bu konu nereden açıldı? Onu da yazayım. Son birkaç senedir şaşkınlık ile izliyorum ki Çağdaş Sanat terimi (hatta çağdaş sanat sergilerini tanımlayan Bienal kelimesi) Türkiye’de hızlı bir şekilde popüler oldu. Başlık her yerde görünmeye başladı. Bu kesinlikle iyi bir şeydir. Fakat bir bakıyorsunuz başlık yeni, altındaki içerik gayet eski, tanıdık, hatta bayatlamış, kokmuş: Tuvaldeki sararmış yüz yorgun, bezgin size bakıyor… Siz de ona bakın, vazgeçmeyin. Lütfen yapıtla, resimle de değil, başlığı atan ile dalga geçin…

Son kullanma tarihi ne olursa olsun, ister bu gün, ister yarın, her yapıt bayat olabilir. Tersi de geçerli, yüzlerce, hatta binlerce yıllık bir yapıt ya da fikir de taze kalmış olabilir; örneğin kütle olarak Piramitlerin benzerleri günümüzde bile halen üretilmiş değiller. Bir işin ‘güncel’ olması, günümüzde üretilmesi onun otomatik olarak ‘çağdaş’ olması anlamına gelmez. Tersi de geçerli, arkeoloji henüz çağdaş sanatın ilgi alanı gibi gözükmese de (Jeff Koons ve Damien Hirst’i bunun dışında tutabiliriz belki? ) Antik Gelecek serisinde önerdiğim gibi, bu nesneler de size beyin fırtınaları yaşatmaya aday olarak ortaya çıkabilirler her an! Veya yepyeni, gıpgıcır bir iş bile sizden aptala yatmanızı veya salağı oynamanızı bekleyebilir. Yorulmayın, susmayın: Her şekilde; kral çıplak diyin.

Peki, balığın yüzgecinde bakıyoruz, kokluyoruz anlıyoruz, Çağdaş Sanatı nasıl anlayacağız? Kullanma kılavuzuna bakalım: İlk iş bakmak. İkincisi okumak. Çağdaş Sanat yapıtı algısı ile ilgili en önemli sınav, yapıtı ayrıştırmak. Yani herhangi bir nesnenin veya yapıtın başka bir şey değil de bir sanat yapıtı olduğunu fark etmek. Arkeolojide yüzey araştırması yapmak gibi… Kare (Square) isimli filmde dalga geçildiği gibi, müzenin zemininde gördüğünüz çöp aslında bir heykel midir? Veya tam tersi, size heykel diye gösterilen şey bir çöp müdür? Modern sanatta böyle bir sıkıntı yok, zira modern zaten doğa ve doğal dışı görünür ve/ veya ona göre sergilenir. Beyaz küp, kaide, etiket kullanılır, yapıt (minimalist, soyut, konstruktivist? ) en baştan ayrışmaya çalışır. Medya Sanatında da (Doğan görünümlü Şahin?) ekranlar, kablolar falan göz boyamak kolay. Zanaatten (geleneksel el işi) bahsettiğimizde, zaten her şeyin önceden belirlenmiştir, kafa yoracak hiçbir şey yoktur.

Post (post) modern sanat (örneğin grafiti, mekâna özgü, yeni medya, performans) hayatın içine iyice girmiş, karışıp saklanmıştır. Sizinle saklambaç oynar. Olmaması gereken (illegal?) yerlerdedir, dolayısı ile her karşılaşma bir sürpriz haline gelebilir. Lakin yapıtlar gündelik hayatın içine fazlasıyla girdikleri, girebildikleri için aslında bizlere taklit/ mimik yaptıklarından da bahsedebiliriz… Bazen Modern’e benzeyebilirler fakat bir yere kadar… Çağdaş işler, örneğin Banksy’nin yapıtları, aynı Andy Warhol’un pop sanatı gibi size el sallar, yanına çağırır ama Post pop siz yanına gelince derhal kaçar… Kaçması lazım… Yoksa masallar 1001 gece sürmez…

Yukarıda yazdım, algıdaki ilk sınav, gördüğünüz şeyin bir yapıt olduğunu fark etmektir. Final aşaması ise bu yapıtı çözümlemeye geçmek, geçebilmek olur. Sanatçı ne demek istemiş, benimle paylaşmak istediği bir korkusu, hayal kırıklığı, buruk hatırası mı var acaba? Çocukken yaramaz mıymış? Denize girmeyi seviyor muymuş? En önemli nokta çözümleme sırasındaki kafa karışıklığı ile mücadele etmeyi bilmek ama şaşkınlık ile dost olmak… Bunu kaldırabilmek… Yani, bundan utanıp sıkılmamak, belki de gizli, gizli hoşlanmak, keyif almak… Örneğin ben şahsen, girdiğim filmin, tiyatronun sonunu anlamamayı tercih ederim. Bulanık bir kafa kolay iş değil, günümüzde artık sık sık kafası karışmıyor insanın… Her şey hazır geliyor önümüze restorandaki menü, okuldaki ezber, iş yerindeki görev tanımları, filmlerdeki özetler, müzedeki küratör seçkileri gibi…

Olayın açıklaması da şöyle: Beyin sadece olağan dışı (extra ordinary) bir durum ile karşılaşıldığında karar verme sürecinde çalışıyor. Onun dışında otomatik pilotta yaşıyoruz bütün hayatı. Alışkanlıklar çok önemli yani. Bu yüzden de deniyor ki; faydalı şeyleri alışkanlık edinin. (Bkz. Dr. Öz)

Hep anlatırım, günümüz sanatının aslında talip olduğu şey dalgın dakikalarınız… Sanat, beyniniz için bir spor salonu (gym?) işlevi görür. Nasıl kaslarınızın sönmemesi için spor yapma ihtiyacı hissediyorsunuz (ya da hissetmelisiniz), yaşlandıkça beyninizin küçülmemesini istiyorsanız da onu iyi sanata maruz bırakmanız gerekiyor! Yani ne olduğunu hemen anlayamayacağınız, kafa çalıştırmak zorunda kalacağınız, arkadaşlarınız ile tartışacağınız şeyler bulmanız lazım acil olarak. Yoksa birdenbire beyniniz küçülür ve sürüye karışır gidersiniz.

Çok uzatmadan toparlıyorum, son söz de şu: Size Çağdaş Sanat anlatacağım, açıklayacağım diyen birileri olursa –şeker vererek kandırmaya çalışır gibi- hemen kaçın oradan! Hızla uzaklaşın, arkanıza bile bakmayın… Ya da bakın! İşte bu sizin sanatınız, anlayacağınız sanat diyenler ki o daha da tehlikeli. Aman uzak durun! Anlamayın, eksik olsun, yeter ki günleriniz merak dolsun.

Efendim, bu yazıyı da okuduktan sonra silin, yırtın, yakın… Paylaşmayın delete edin… Unutun. Soran olursa da okumamış gibi yapın. Hafifçe gülümseyin.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl